8 Şubat 2011 Salı

Biten senenin ardından

Baya bir geç kaldım aslında, farkındayım.
Neye mi? 2010, 2011’e bırakalı yerini, şöyle bir dönüp bakmaya..

Son 2 yıldır, her geçen zamanla ben daha da büyüyorum diyorum, kendi kendime, olgunlaşıyorum. Hayattan beklediklerim de, sorumluluklarım da, mutluluk ve sıkıntılarım da, her geçen yılla değişiyor. Kah azalıp artarak, kah artıp azalarak..Umduk ve bulduklarım da..

Babam, sadece yapabileceği şeylerin sözünü verirdi, hala da öyle. Olmayacağı söyledi, beyhude laf etmedi hiçbir zaman.
Bu yüzdendir ki, bir şey hakkında konuştuğunda bilirim, boş yere değildir.
Sen canını sıkma hallederiz dediğinde, eminimdir yarı yolda kalmam asla.
Bu yüzdendir ki, başıma bir sıkıntı geldiğinde, ilk isimdir aklıma gelen.
Demem o ki; güven tek başına alınıp verilen bir şey değildir!
Evet, en önce ben güvenmek isteyeceğim karşımdakine. Ama o da önce kendini bilecek, ne istediğini bilecek ki, ne aradığını da bilsin. Bilsin ki; emin olmadan konuşmasın, tutamayacağı sözler de vermesin.  Yani ‘kendinden büyük’ laflar etmesin.
Demem o ki; adam gibi adam olsun!

Çabuk çıkaran yukarılara, o hızla da bırakırmış aşağıya.
Easy come and easy go! Bunu 2. Kez öğretti hayat aslında. Öğrendim mi diye bakmak istedi bu sene belki birdaha.
Demem o ki; bu sefer öğrendim evet, almışım dersimi.

2009’a kıyasla, her açıdan çok daha güzel bir seneydi yaşadığım, şüphesiz.
Gerçek dostlukların arasına mesafenin giremeyeceğini biliyordum, ‘zaman’ın da giremeyeceğini öğrendim, yaşayarak. Aptalca şeylerden kırılıp; küssen de ona, çocukça bi inada bindirip olanları konuşmasan da; vazgeçilmiyormuşsun. Artık hiçbişe eskisi gibi olmaz sanarken, tam da kaldığı yerden devam ediyormuş meğer, hiçbişe olmamışçasına! O yine, aynı hikayeyi farklı kahramanlarla dinleyebiliyormuş hala. Çünkü ‘dost’ gerçekten bu demekmiş.
Demem o ki; 2009 alsa da, 2010 veriyormuş tekrar onu sana.

'Memleketime geri döneyim, ailemden uzakta mutlu değilim'lerim, olaya geçici çözümler aramammış aslında. Gitmeyi, bir kaçış olarak görmemmiş.
Demem o ki; daha iyi biliyorum artık, beni en çok ‘başarı’ mutlu edermiş. Kariyerimin olmadığı, kendi önümü açamadığım bir yerde yapamazmışım. Hırslarım, çoğu şeyin önünden gidermiş meğer..

Lisedeyken, biran önce büyümek istermiş insan. Kaçıp gitmek istermiş ailesinden. Şimdi, liseden 10 sene sonrasında bakınca olaya; huzur kaçıp kaçıp ‘aileye gitmek’miş asıl! Daha çocukken, çoğu şeyden sorumlu tutarken aileyi, şimdi sorunlara onlarda çözüm aramakmış, yine onlarla. Nasihatlere burun kıvırırken, gerçekten de haklıymışlar, diyebilmekmiş büyümek.
Yani, insanı koşulsuz seven bir tek ailesi varmış. Yanlışları ve doğrularıyla. Bir insanın en kıymetlisi, ailesiymiş.
Demem o ki; en ‘birinci’ önceliği de ailesi olmalıymış, ve mutluluğu da onlarda aramalıymış insan.

Bir kardeş; bir ablanın aynı zamanda küçük çocuğu gibiymiş. Ve farklı kanalları da izlesen farklı odalarda, onun içeride olduğunu bilmekmiş, güven. Sadece aynı evi değil, yalnızlığını da paylaşmakmış. Kendinden çok düşünmekmiş, başkalarına tahammül edemezken ona kıyımsız olmakmış. Bir saatten fazla dargın kalamamakmış ve anneni daha iyi anlamakmış aslında..

Ve bu yazdıklarımın kendi içinde muhakemesini yapmakmış, büyümek. Her sabah şükrederek yataktan kalkmak, her şeye daha pozitif bakmak, çocukça kaprisler yapmamayı öğrenmek, herkesi olduğu gibi kabullenmeye çalışmak, kapanan kapılar yerine açılacaklara bakabilmekmiş.
Demem o ki; hatalarını bilmek, kendini düzeltmeye çalışmakmış..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder