31 Mart 2011 Perşembe

Minicik bir elveda

Meğer ben ne çabuk benimser, ne kolay alışırmışım. Bu yazım bir sevgiliye değil, bir gidene. Ama bu sefer, karşı masamdan gidene..

Soğuk bakmışımdır hep, iş hayatındaki arkadaşlıklara da mesai dışı görüşmelere de. Çok kuralcıyım ya, hep mesafeliyim ya ondan. Heyhat; insan işini paylaşırken günde 10 saat, baya baya hayatını da paylaşır oluyormuş. Nişanlısıyla konuşmasından, bir tedarikçiyle tartışmasına, haftasonu yaptığından, okuduğu komik bir habere kadar her şeye şahit oluyormuş insan.

Gelen çiçeğe sevindiğimde 'hayırlısı' deyip gülmesinden, dayanamayıp ağladığım zamanlarda 'hadi çık hava al ben idare ederim' demesine, geç kaldığımda işe 'asayiş berkemal merak etme' smsine, karşılıklı masalardan, beraber çalıştığın iş ortamından, dönüşüyormuş güzel bir arkadaşlığa. Alışıyormuşsun baya baya..

E peki şimdi kim ataç atacak bana karşı masadan?
Kim beklicek beni yemeğe inmeden öğlenleri?
Kimle paylaşıcam galetamı peki?
'Ya stres yapma' diye kim yatıştıracak beni sen gidince?
Kimle dertleşip de, sayıcaz bize ters gelenlere?

Artacak işyükü, stresi, kalsın bir kenarda.
Çok değil 3 gün sonra o masa boş olacak!
Ve ben 'Pişt nabersin' diyemicem sabahları içtenlikle ya,
Destek alamıcam beni burda anlayan birinden ya,
Üzgünüm, şimdiden. Çok hem de!
Gerek yaşıt, gerek aynı kafada olmak, gerek de aynı zamanlarda başlamaktan..
Ya da hala büyümemekten, hep çok etkilenmekten detaylara takılıp.
Çok da amatörce belki.
Bilmiyorum..
Bildiğim şu ki, senin için hayırlısı olacak.
Yolun açık olsun arkadaşım, en iyisi hep seninle olsun!!

22 Mart 2011 Salı

Ailem

Şu zamana kadar olan hayatımda bir sürü insan tanıdım. Kimisini çok sevdim, ama gittiler. Kimisini ise hiç sevmedim, yine de gittiler hayatımdan. Bazen kendi hatalarımdan, kimi zaman yanlış anlaşılmadan, bazen öyle istediğimden, bazen de sadece öyle olması gerektiğinden. O, bu, şu sebepten.

Fakat; her zaman ‘ailem’ hep oldu, tek oldu.

Daha önce dediğim gibi; küçükken hep büyümek isterdim, kaçıp gitmek isterdim. Şimdi ise kaçıp kaçıp onlara gitmek istiyorum. Çocuk aklımla, onları sorumlu tutarken çoğu şeyden, sorunlara çözümü de onlarda arıyorum artık. Nasihatlerine burun kıvırırken, çoğu şeye hak veriyorum artık, keza aynısını kardeşime yaparken yakalıyorum kendimi. Galiba büyüttüler artık beni.

Anladım ki; doğrularımız çatışsa da, yanlışlarım olsa da, ne yaşasam da, ben onların kıymetlisiyim ve bunu hiçbir şey değiştiremez. Uyandırırım çekincesiyle bir arkadaşı arayamadığım zamanlarda, annemin telefonun öbür ucunda olduğunu bildim hep, saat kaç olursa olsun. Zaman zaman  yazıp bana bıraktığı mektupları da  ondan yastığımın altında saklarım hala, kuvvet almak, annem gibi güçlü olmak için.

Sorunların altından kalkamayacağımı düşündüğümde ve ağır geldiğinde de taşıdıklarım; hep bildim babamın yolumu açıp, içimi ferahlatacağını. Bilirdim, benim babam ne yapar eder, hallederdi.
İhtiyacım var dedim; kalkıp geldiler. Her gün inatla, nasılsın diye sordular, gerçekten nasıl olduğumu merak ettikleri için. 700 küsür km mesafeye rağmen; ellerini hep burda hisettim; sırtımı sıvazlamak, gözyaşımı silmek için. Anladım ki; güven demek aile demek.

Tüm bunların yanında; bir insanı gerçekten 'insan' yapan değer yargılarını ve düşünce yapısını kazandırdılar bana. Helal, haram, hak, hatır, adap, niyaz'ı kitaplardan değil, ailemden öğrendim ben.

Sonsuz teşekkürün yanında bir de özür borçluyum onlara, biliyorum. Önceliğimi vermediğim, ayırmam gereken zamanları başkalarıyla geçirdiğim, arkadaşlarımı onlardan öte koyduğum için. Benim iyi olduğumu bilmek onları mutlu etmeye yetiyorken, gereksiz kaprislerle üzdüğüm için. Tahammülümün başkalarına çokken, onlara az olduğu için.

Artık biliyorum ki; en ‘birinci’ önceliğim de ailem, ve mutluluğu evimde onların yanında arıyorum artık ben.

21 Mart 2011 Pazartesi

Issız zaman

Bazı anlar vardır hayatta, tam 'bam teli'nden vurur adamı. Hafıza öyle bir geri sarar ki, unuttum sandıkların akar önünden.
Özlemi de, pişmanlığı da, keşkeleri de, hüznü de, o anda, aynı sırada yaşarsın.

Issız adam filminde bir sahne vardır hani. Kırılan bardağın içinden yere düşen 'tel toka', alır götürür eski sevgiliyi eski günlere.. Onun gibi işte..

Karşılaşmaktan kaçarsın ama.. Arabana yürürken bir otoparkta, tanıdık bir plaka takılır gözüne, parkettiğinin tam da çaprazında.

Aylarca gözleriniz buluşmaz ama.. Deli gibi dansederken, bir saniyeliğini kilitlenir biryerlerde.

Maillerini de folderıyla silersin.. Ama teknoloji nankör, mail yazarken benzer isimden outlook çıkarır koyar karşına, ad soyadıyla. Ekrana bakakalırsın.

Her şeyi attığını sanırsın.. Dolapları düzeltirken evde, aldığı hediye kutusuyla bir raftan bakar sana. Atsan atamaz, satsan satamazsın!

Duymaya alıştığın sesin yokluğuna da alışırsın ama.. Hiç ummadığında çalınır kulağına.

Resimleri de silersin.. Heyhat; eskilerde bir şey ararken, ikinizin fotoğrafı çıkar birden ekrana.

Bir sabah, 'artık daha iyiyim' diye kalkarsın ama.. O gece gelir, girer rüyana.

Sonra,
Oturur bunları yazarsın.
Velhasıl anlarsın ki;
Zaman ıssızdır.
Zaman; dalga geçercesine hatırlatır, alışmak diye bir şey olmadığını.

7 Mart 2011 Pazartesi

Hoşgeldin

Bir gün.
Sadece sen değil;
Ben değil,
Zaman da doğru olacak.

Bileceğim ki;
Babamdan sonra, beni en çok seven erkek de sensin,
Aynı şefkatle alnımdan öpen de..
Elimi tutman, kalabalıkta rahat yürüyeyim diye değil;
Hiç bırakmak istemediğinden olacak.

Bileceğim işte!
Hep aynı şekilde seveceksin beni.
Özenerek hazırlandığımda da,
Ağlayıp makyajım aktığında, gözümü güne yeni açtığımda da..
Ne bir eksik, ne bir fazla.

Kalbinde insan sevgisi de olacak, içinde Allah korkusu da.
Ne ufak hesapların, ne de 3-5 günlük çıkarların adamı olacaksın.
Bugün dediğin; yarın kıvırdığın olmayacak.
Lafının da, sevginin de durabileceksin arkasında.
O olgunlukta olacaksın çünkü.
Yaşadıkların ardında, hedeflerin önünde yer alırken,
Sadece bir ilişkiden değil, hayattan da ne istediğini biliyor olacaksın.

Arayamadığında; ‘işi bitmemiştir’
Görüşemediğimizde, ‘isteyip de gelememiştir’, diyebileceğim gönül rahatlığıyla.
Emin olucam çünkü; ilk fırsatta hep bana koşacağından.
O güveni vermiş olacaksın bana.

‘Dediğim dedik, astığım kestik’ olmayacak ama;
Hesap da soracaksın,
Yeri gelip karışacaksın da.
Ve hep ne isem, o olucam yanında.

Elinde çiçekle çıkıp geldiğinde; bu mecburiyetten ya da başka bir hesaptan olmayacak.
Hele ucuz taktiklerden, hiç.
Geçerken görüp; lilyumu ne çok sevdiğimi hatırlamış olacaksın sadece.
Ve aldığımda edeceğim tebessümü..
Hep mutluydum ama, ‘seninle bir başka mutluyum’ diyebileceğim.
En anlamsız şeyler bile, sen olduğun için bir anlam kazanacak.

Herkese;
‘Adam gibi adam’ diyebileceğim senden bahsederken..
Başımı koyunca göğsüne, ve sırtımı yaslayınca sana
Bileceğim.
Emin ellerdeyim ve bu huzuru başka kimse veremez bana.

Ve dicem ki;
'Bu zamana kadar karşıma çıkan herbir kişi, sana yaklaşmakmış bir adım daha
ve
Bu zamana kadar karşına çıkan herbir kişi, seni bana hazırlamış aslında..'

Hoşgeldin hayatıma J




4 Mart 2011 Cuma

Palavra

'Kimseyi görmedim ben
Senden daha güzel
Kimseyi tanımadım ben
Senden daha özel'
Tanıdık, dimi?

En çok sizi sevmiştir hep
Onu dünyanın en mutlu adamlarından biri yapmıştır varlığınız
Ne şanslıdır
Siz karşısına çıktığınız
Ve o;
Kendi gibi birini bulduğu icin..
Dimi?

Çok iyisinizdir
Fazla iyi hatta
Ve sizi tanıyana dek;
Hiçkimseyle tanıştırmamıştır ailesini
İlksinizdir yani..
Ayrılık lafını da ağzınıza almanız yasaktır
Bu bakımdan;
Sonsunuzdur çünkü.
Dimi?

Masadan kalkıp gidilmeyecektir asla
Sözler verilmiştir,
Eller bırakmıcaktır birbirini.
Çok özelsinizdir,
İlişkiniz de öyledir keza.

Farkındadır onun için yaptıklarınızın
Sevginizin de..
Kıymetinizi de hep bilecektir ondan.
Artık doymuştur,
Ve büyümüştür de.
Ne istediğini çok iyi biliyordur ondan
Hıı zaten bulmuştur, aradığını da
Dimi?

'Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz' diye bir sözü vardır, Mevlana'nın..

Bir de;
'Az laf, çok iş' diye, büyüklerimizin..

Ve çok bilindik bir şarkısı Ajda'nın;
'Aynı sözler söylediğin
Hep boş sözler, kolay sözler
Bu hergünkü
Sudan sözler, boş vaatler
Daha neler!
Çok dinledim
Hepinizde aynı taktik, aynı yalan
Beğenmedim.
Palavra, palavra, palavra
Hepsi palavra
İnanmam sana'

Yapmayın beyler!
Büyüyeceğinize, küçülüyorsunuz.
Olmuyor.

2 Mart 2011 Çarşamba

Yakınlarda aramak

Ya gelmesi beklenen bir gün, ya dönmesi istenen biri ya da dolması gereken bir zaman vardır hep, hayatta bugünü yaşamak yerine..

Önce başkaları etmelidir iki çift güzel lafı; başlamak için. Ya da içten bir özrü; barışmak için.
Yani illa ki karşıdan gelmelidir o ilk adım.

Ne çok severiz  günü ertelemeyi..
Her Pazartesi diete başlar, Salı günü bitirir, sporu da bugün üşenip, yarın yaparız.
Sabahları ilk; akşam erken yatıcam deriz de, yine uykusuz gideriz işe.
İlerde kullanmak için sakladıklarımız, atmaya kıyamadıklarımız, ansızın gelecekler için kapısı açılmayan bir odamız vardır nedense.

Peki çok mu severiz mutlulukları ertelemeyi?
Kaybettiklerimizde özlemeyi?
Bizde olmayanlarda aramayı?
Ya da gidenlere bağlamayı..?

Sanırız ki; yeni bir aşkta, yükselecek kariyerde, bitecek kredi ödemesinde, yani yarında saklı mutluluk.
Bu yüzdendir; hep eksik hissederek yarını yakalamaya çalışmamız ve hep biryerlere yetişme telaşıyla bugünü kaçırmamız..

Ailenin geleceği günü beklemek yerine, hayatta ve hep yanında olduklarını bilmek aslında mutluluk
Erken uyanmaya söylenmek yerine, şükretmek o güne de uyandığına
Yükseleceğin gün yerine,  işini layıkıyla yaptığın her gün aslında
Yaşadıkça; hep harcamalarının olacağının farkında olmak, ama yeri ve zamanını ayarlamayı bilmek biryerde
Kapanan kapının, yine açılacağını bilmek bir başkası tarafından
3 günlük olduğunu bilmek ömrün, kalp kırmadan, değerini bilerek sevmek yanındakileri.
Diet diye kendini cezalandırmak değil, ödüllendirmek zaman zaman;
Spor da yapmak ama..

Nerede ve kimle iyi hissediyorsan, orda ve onunla olmak.

Hatalarını da sevmek;
Hepsi bana bir şey kattı diyecek olgunluğa da erişmek ama.

Trafik varsa; müzik açmak,
Kıvır kıvır saçlı bir çocuğu sevmek yolda,
Ve inandığın eli tutmak sıkıca.
Mutluluk;
Kendinde aramak ve
Oluruna bırakmak aynı zamanda.