8 Kasım 2011 Salı

Bir kadın en çok..

Bir kadın en çok huzur ister.
Tuttuğu elin verdiği güven duygusunu
Yanındayken bana bişe olmaz korkusunu
Sevdiği adamın her pahasına arkasında duruşunu sever.

Çok sevilmeyi ister bir kadın
Ve bundan emin olmayı da.
Kafayı koyunca omzuna
Aklına gelen tek şey huzur olsun ister.
Akşam ne pişireceği değil
Ne giyeceği hiç değil.
Kendi söylemeden o düşünsün ister,
Bazı şeyleri,
Çoğunlukla da geleceği..
Onu düşünerek bişe alsın amaçsızca,
Saçmalıkların rağmen sevsin,
Alıp başını gitmesine izin vermesin ister.
Hem sevgilisi hem kızı hem küçük kardeşi olmak ister sevdiği adamın.

Sevdiği adamın nefesini yüzünü hissederek uyumak ister sonra
Birlikte..
Sadece Pazara değil,
Bütün günlere birlikte başlamak ister.

Bakışlarından okusun ister kafasından geçenleri,
Kızgın mı mutsuz mu yoksa sadece uykusuz mu.
Kalabalıklarda avucunun içini hissetmek ister önce.
Sonra öpsün çekinmeden,
Ve bundan yüksünmesin ister.

Göğsünü gere gere taşısın ister yanında sevdiği kadını
O yüreğin kendisinde olduğunu
Sadece yolun başında değil,
Devamında da yanında olacağını bilmek ister sonra.

Erkeğin mert olanını, güven verenini, nazını çekeni, gururlu olanını, kendini sayanı, babasından izler taşıyanı, ayakları yere basanı, konuşmayı ve giyinmeyi bileni, gözünün içine bakanı, aile olabileceği, yanında sıkılmayacağı bir adamı ister kadin.

Ve aradığını bulamadığında da gider, bu kadar basit.

31 Ağustos 2011 Çarşamba

Biri ve diğerleri

Hayatına bir sürü insan giriyor, çoğu hep kalacakmış gibi davranıyor; öyle hissettiriyor, ama gidiyor. Bırak gitsinler; biri kalıyor çünkü..
Kalıyor ve sen onu çok seviyorsun. Her geçen gün daha da çok.

Hani bir yere ait hisseder ya insan kendini; rahat edemez başka yerlerde, biran önce dönmek ister gittiğinde, hah işte birine ait olunca da eksik kalıyorsun o olmadığında, herkeslerden kaçıp ona gitmek istiyorsun, gözlerin arıyor hep kalabalıklarda.

Her kadının içinde minik bir kız çocuğu vardır ya; elinden tutuyor onun, bırakmıyor. Sarıp sarmalıyor onu, sahipleniyor, göğsünde büyütüyor.

Hep elinden kaçan huzur, hep yanıbaşında bekler oluyor seni. Yalnız ilişki değil güven de iki kişilikmiş, onu öğreniyorsun. Özlüyor, özleniyor, ne isen o oluyorsun yanında ve ne isen o olduğun için seviliyorsun. Aman şöyle yaptım, böyle olur mu, yanlış anlar mı diye düşünmüyorsun, dedim ya bir ilişki iki kişilik çünkü biliyorsun karşındakini. Biliyorsun ki yazıyorsun.

Biri kalıyor ve sen onu çok seviyorsun. Her geçen gün daha da çok.

19 Haziran 2011 Pazar

Bir gün

Birini seviyor muyum diye düşünmez ya insan,
Birine güveniyor muyum diye de düşünmez işte
Belkisi yoktur, evet ya da hayırı vardır.

Bir gün,
Başlamasın
Yarım kalsın
Yaşanmasın dersin.

Ama bir gün gelir,
Biri gelir.
Hep aynı başlıyor ve bitiyor'a inat.
Sana inat.
Annen gibi korur,
Baban gibi kollar,
Kardeşin kadar sahiplenir seni.

Bir gün biri gelir.
Özledim deyişi; o an yanında olmanı istediğinden,
İyi misin deyişi; suratının düştüğünü herkesten önce farketmesindendir.
Seni taşımayı, hastayken şımartmayı, sırf mutlu ol diye istediğini yapmayı, kıskanmayı, kırmamayı, uzlaşmayı, sevmeyi de bilir,
Adam olmayı bildiği gibi.

Bir gün biri gelir.
Ve gitmez.
Bilirsin.

11 Mayıs 2011 Çarşamba

Öyle ya da böyle

Hayatımızda sadece ilk kararlar bize ait.
Bir kez seçim yapınca, yollar hep aynı kapıya çıkıyor.
Öyle ya da böyle.

Sadece ilk kararı almakta özgürüz.
Sonrasında değil.
Bir seçim yapıyoruz, ve diğer yolda yaşanacakları kaybediyoruz.
Neyi kaybettiğimizi bile bilmeden üstelik.
Ya önümüze ilk çıkanı seçerek,
Fazla düşünmeden.
Ya da bir diğerini.
Kah engellere takılıp, kah engelleri aşarak.
Ya da dolambaçlı yollarda kaybolarak.
Bazen doğru olanı,
Bazen sadece ‘doğru’ sandığımızı,
Kimi zaman da bile bile yanlışı.
Ama sonunda hep gidilmesi gereken yere varıyoruz.
Öyle ya da böyle.

Yani hayatımızın kontrolü bizde değil.
Ne isteyeceğimize karar veremeyiz ama,
İsteklerimize yön verebiliriz en başta.
Mutlu edenin, aradığının ve
Bulmaya çalıştığının peşinden giderek.
Yani önce ‘kendini bilerek’.

Fakat şunu da bilmek gerek;
Son sözü söyleyen bir güç var hep.
Uçurumun kenarındayken; 
Ya nasıl uçacağını öğreten,
Ya da mutlaka aşağıda tutan elinden.
Bir güç var;
Başkasının açamayacağı kapıları kapatan ve başkasının kapatamayacağı kapıları açan.
O kapının arkasına tanıdık heyecanlar ve yeni yüzler saklayan.

9 Mayıs 2011 Pazartesi

Bence hala

Her geçen anın sonunda hala
Alışamadım yokluğuna dercesine
Seni düşünüyorum,
Günde bilmem kaç kez.

Başkalarını koymaya çalışıyorum yerine,
Sevmeye çalışıyorum.
Merak ediyorum;
Bir başkasının, senden başkasının
Tutabilir miyim elini aynı sıcaklıkla
Öpebilir miyim korkusuzca
Bakabilir miyim gözlerinin en derinine
Bulabilir miyim aynı huzuru sarılınca
Atlar mıyım ki boynuna koşa koşa?
Başımı omzuna yaslayınca, güven duygusuyla dolar mı içim
Canım sevgilim diyebilir miyim
Çocukça heyecanlar yaşar mıyım yine
Her şey hem tanıdık, hem yepyeni gelir mi bana
Görebilir miyim kendimi bakınca,
Peki ya seni görür müyüm orda?

Korkuyorum.
Her gittiğim yerde,
Her ‘acaba’ dediğim kişide,
Seni hatırlamaktan korkuyorum.

Ben sana hayatımda ol demiştim,
Hayatım ol dememiştim ki.
Bana öyle geliyor ki,
Ben hala özlüyorum seni.

2 Mayıs 2011 Pazartesi

Ertelenmişlikler

Varla yok arası, olsa bir türlü olmasa bir türlü hissettiren şeyi..
Beni sıkan ya da bekletenleri..
Kötü hissettirenleri..
Manasızca ısrar etmeyi..
Hiçbir işimi halledemeyip, başarısız hissettiğim günleri..
Mesaili uzun geceleri..
Haftada üçyüz gram verdiren rejimleri..
Kendime bulduğum mazaretleri..
Bitirmeliyim, uzatmadan.

Haftalardır planlanan bu yazıyı..
Aylardan beri toplanacak dolabı, düzenlenecek mailleri..
Ya da kitabımı, daha yarısındaki..
Gidilecek yerleri..
Görülecek arkadaşları..
Özür dilenecekleri ve sevilecekleri..
Her Cuma kaçırılan favori diziyi internetten izlemeyi..
Rakı içebilmeyi..
Arabayı yıkatmayı..
Ve aşık olmayı..
Daha fazla ertelememeliyim.

Her seferinde, fazla geldiği için bitiremediğim kahveyi,
Bir küçük boyu ile değiştirmeli artık belki.
Bir gömlek fazla olduğum için taşıyamayanları beni,
Ayağımdaki bir ayakkabı misali
Bir büyük boyu ile değiştirmeliyim.

Geri dönüşümdekileri..
Öznesi olmadığım cümleleri..
Silip atmalı.
Gidip konuşmak yerine uzaktan baktıklarımı..
Vitrinde görüp görüp almadıklarımı..
İyi hissettirmek için çabalayanları..
Kazanmak için uğraşanları..
İçimi ısıtanları,
Baharı yaşatanları da..
Hayatıma katmalıyım, bekletmeden.

Bazen bir değil, iki şans vermeli..
Yarın, dünü hatırlamıcak kadar içmeli,
Sarhoş olmalı ve ayaklarım ağrıyana kadar dansetmeliyim artık.
Bazen yanlışı bile bile,
Sadece canım o an, öyle istediği için yapmalıyım.
Özlem zamanla doğru orantılı diye yüzleşemediğim ne varsa,
Gitmeliyim üstüne, inadına.
Doğru insanı, yanlış kişilerde aramaktan vazgeçmeli..
Kalbimi 'avuçlarımda' taşımamalıyım artık.
'Hayatımda ne bahanelere yer var, ne de boş laflara
Bana böyle gelenlerin de yolu açık ola'
Demeliyim.

13 Nisan 2011 Çarşamba

Bir ben ki benden içeri

Küçük bir kız çocuğuyum hala, büyümek istemeyen.
Zordur benle olması. Hayatıma girmesi de zordur,  o hayatta kalması da.
Kimseyi kolay benimseyip, buyur etmem hayatıma.
Zor sever, geç benimserim.

Bir şey olacaksa hemen olsun isterim.
Ama çok da çaba sarfederim, sonuna kadar giderim.
Ne zaman derse kalbim, ‘benden bu kadar’ diye;
Orası yolun sonudur, bilirim.

Lafımı esirgemem, pek kimseden çekinmem, söz de dinlemem.
Benim doğrularım vardır, kolay kolay vazgeçmeyeceğim.
Yani dediğim dedik, inadım inattır. Karadeniz damarım tuttu mu, fenadır.
Bana bir adım gelene bir gelmem ama;
Bir gidenden iki giderim.
Kin tutmam dersem yalan,
Yani kolay unutmam.

Hatır, gönül, hak, adap nedir çok iyi bilirim.
Hayatta her şey müşterek değil ama, ben bunları karşımdakinden de beklerim.

Demiştim dimi zorumdur diye?
Mutlu olmam da zordur.
Öyle uçan kuşa, konan böceğe bakıp da, sevindirik olmam. Olamam.
Aşk ayaklarımı yerden keser;
Ama bu hayatta beni en çok ‘başarı’ mutlu eder.

Ne plansız yaşamayı severim, ne son andaki dayatmaları.
Sevmem baştan savmaları.
Yapılan en önce benim içime sinmeli, tam olmalı. En iyi şekilde olmalı. Soru işareti kalmamalı.

Babamın kızıyım.
Sporu sevdiğimden değil, mecburiyetten yaparım
Titizim; evişine bayılır, kafayı en iyi öyle dağıtırım.
Uzun sofra keyiflerine de bayılırım.
Uykuya tapar, her şeyi de ‘en’ lerde yaşarım.

Milyon kere kurtluyumJ
Asla evde  oturamam, bir şeyler  yapmadan duramam, her yerde olmalı, hiçbir şeyden eksik kalmamalıyım.
Dedim ya küçük bir kız çocuğuyum diye, çok da çabuk kırılırım.
Saçma sapan küser, alınırım. Takip edenler bilir, acayip de duygusalım J
Oyuncakçılara bayılır, bıraksalar saatlerce dolanır, benim zamanımda yoktu bunlar diye hayıflanırım.

En sevdiğim renk kırmızı, en sevdiğim yemek yoğurtlu patates kızartması, en sevdiğim tatlı sufle hem de çikolatalı.

Hal böyle olunca, zordur beni taşıması
O yüzden gidenlere,
'Niye' diye sormamalı.

10 Nisan 2011 Pazar

Haklıydın

Hani demiştin ya; alışırız, insan neye alışmıyor diye.
Haklıydın.

‘İyi ki tanımışım’ın yerini, ‘beni tanımana izin vermeseymişim’ler aldı epeyli
Birlikteyken ‘daha fazlasına da değer’ derken, ‘yazık’ diyorum şimdileri
Heyecan verirken birini sen sanmak, buruk bir tebessüm ediyorum çoktan beri..

Resimlere bakmaz, adını anmaz oldum.
Gelen gideni aratırlara inat..
Geçilen yollar, söylenesi şarkılar, gidilen mekanlar,
Seni hatırlatmıyor.
Sevgili demek,
Sen demek değil artık..
Hele 'doğru insan'
Hiç.
Ne yatmadan, son kez seni düşünüyorum
Ne de gözümü açtığımda, ilk.
Ne de gün içinde, sayısız kere.

Ben nasıl yaşıyorsam, sen de yaşıyorsun bir şekilde.
Şu anda da ne yapıyorsan; yapıyorsun ya,
Onu bile merak etmiyor, sorgulamıyorum artık.
Yani bir yabancı gibi bakıyorum, dışarıdan
Bir zamanlar adı ‘biz’ olan şeye..

Haklıydın.
Her gün bir şey daha bitiyor,
Ve giderek acı vermiyor.

Zaman geçiyor. Yaşanana inat.
Bir bahardı ya, sonbahardı,
Sonumuzun baharı.
Şimdi ise, yine bir bahar..
Ama, başka ilk-lerin baharı.

Yani ne aylar duruyor yerinde,
Ne de mevsimler.

Misal;
Sen varken penceremin önüne yuva yapan kuşun bile
Birkaç hafta oldu, yumurtasından minik kuşlar çıkalı..
Yani,
Hiçbir şey aynı değil.
Sen niye öyle kalasın ki?

Haklıydın.
Herkesi sana benzetirken önceleri,
Nazım ustanın da dediği gibi:
'Bence sen de şimdi herkes gibisin'.

31 Mart 2011 Perşembe

Minicik bir elveda

Meğer ben ne çabuk benimser, ne kolay alışırmışım. Bu yazım bir sevgiliye değil, bir gidene. Ama bu sefer, karşı masamdan gidene..

Soğuk bakmışımdır hep, iş hayatındaki arkadaşlıklara da mesai dışı görüşmelere de. Çok kuralcıyım ya, hep mesafeliyim ya ondan. Heyhat; insan işini paylaşırken günde 10 saat, baya baya hayatını da paylaşır oluyormuş. Nişanlısıyla konuşmasından, bir tedarikçiyle tartışmasına, haftasonu yaptığından, okuduğu komik bir habere kadar her şeye şahit oluyormuş insan.

Gelen çiçeğe sevindiğimde 'hayırlısı' deyip gülmesinden, dayanamayıp ağladığım zamanlarda 'hadi çık hava al ben idare ederim' demesine, geç kaldığımda işe 'asayiş berkemal merak etme' smsine, karşılıklı masalardan, beraber çalıştığın iş ortamından, dönüşüyormuş güzel bir arkadaşlığa. Alışıyormuşsun baya baya..

E peki şimdi kim ataç atacak bana karşı masadan?
Kim beklicek beni yemeğe inmeden öğlenleri?
Kimle paylaşıcam galetamı peki?
'Ya stres yapma' diye kim yatıştıracak beni sen gidince?
Kimle dertleşip de, sayıcaz bize ters gelenlere?

Artacak işyükü, stresi, kalsın bir kenarda.
Çok değil 3 gün sonra o masa boş olacak!
Ve ben 'Pişt nabersin' diyemicem sabahları içtenlikle ya,
Destek alamıcam beni burda anlayan birinden ya,
Üzgünüm, şimdiden. Çok hem de!
Gerek yaşıt, gerek aynı kafada olmak, gerek de aynı zamanlarda başlamaktan..
Ya da hala büyümemekten, hep çok etkilenmekten detaylara takılıp.
Çok da amatörce belki.
Bilmiyorum..
Bildiğim şu ki, senin için hayırlısı olacak.
Yolun açık olsun arkadaşım, en iyisi hep seninle olsun!!

22 Mart 2011 Salı

Ailem

Şu zamana kadar olan hayatımda bir sürü insan tanıdım. Kimisini çok sevdim, ama gittiler. Kimisini ise hiç sevmedim, yine de gittiler hayatımdan. Bazen kendi hatalarımdan, kimi zaman yanlış anlaşılmadan, bazen öyle istediğimden, bazen de sadece öyle olması gerektiğinden. O, bu, şu sebepten.

Fakat; her zaman ‘ailem’ hep oldu, tek oldu.

Daha önce dediğim gibi; küçükken hep büyümek isterdim, kaçıp gitmek isterdim. Şimdi ise kaçıp kaçıp onlara gitmek istiyorum. Çocuk aklımla, onları sorumlu tutarken çoğu şeyden, sorunlara çözümü de onlarda arıyorum artık. Nasihatlerine burun kıvırırken, çoğu şeye hak veriyorum artık, keza aynısını kardeşime yaparken yakalıyorum kendimi. Galiba büyüttüler artık beni.

Anladım ki; doğrularımız çatışsa da, yanlışlarım olsa da, ne yaşasam da, ben onların kıymetlisiyim ve bunu hiçbir şey değiştiremez. Uyandırırım çekincesiyle bir arkadaşı arayamadığım zamanlarda, annemin telefonun öbür ucunda olduğunu bildim hep, saat kaç olursa olsun. Zaman zaman  yazıp bana bıraktığı mektupları da  ondan yastığımın altında saklarım hala, kuvvet almak, annem gibi güçlü olmak için.

Sorunların altından kalkamayacağımı düşündüğümde ve ağır geldiğinde de taşıdıklarım; hep bildim babamın yolumu açıp, içimi ferahlatacağını. Bilirdim, benim babam ne yapar eder, hallederdi.
İhtiyacım var dedim; kalkıp geldiler. Her gün inatla, nasılsın diye sordular, gerçekten nasıl olduğumu merak ettikleri için. 700 küsür km mesafeye rağmen; ellerini hep burda hisettim; sırtımı sıvazlamak, gözyaşımı silmek için. Anladım ki; güven demek aile demek.

Tüm bunların yanında; bir insanı gerçekten 'insan' yapan değer yargılarını ve düşünce yapısını kazandırdılar bana. Helal, haram, hak, hatır, adap, niyaz'ı kitaplardan değil, ailemden öğrendim ben.

Sonsuz teşekkürün yanında bir de özür borçluyum onlara, biliyorum. Önceliğimi vermediğim, ayırmam gereken zamanları başkalarıyla geçirdiğim, arkadaşlarımı onlardan öte koyduğum için. Benim iyi olduğumu bilmek onları mutlu etmeye yetiyorken, gereksiz kaprislerle üzdüğüm için. Tahammülümün başkalarına çokken, onlara az olduğu için.

Artık biliyorum ki; en ‘birinci’ önceliğim de ailem, ve mutluluğu evimde onların yanında arıyorum artık ben.

21 Mart 2011 Pazartesi

Issız zaman

Bazı anlar vardır hayatta, tam 'bam teli'nden vurur adamı. Hafıza öyle bir geri sarar ki, unuttum sandıkların akar önünden.
Özlemi de, pişmanlığı da, keşkeleri de, hüznü de, o anda, aynı sırada yaşarsın.

Issız adam filminde bir sahne vardır hani. Kırılan bardağın içinden yere düşen 'tel toka', alır götürür eski sevgiliyi eski günlere.. Onun gibi işte..

Karşılaşmaktan kaçarsın ama.. Arabana yürürken bir otoparkta, tanıdık bir plaka takılır gözüne, parkettiğinin tam da çaprazında.

Aylarca gözleriniz buluşmaz ama.. Deli gibi dansederken, bir saniyeliğini kilitlenir biryerlerde.

Maillerini de folderıyla silersin.. Ama teknoloji nankör, mail yazarken benzer isimden outlook çıkarır koyar karşına, ad soyadıyla. Ekrana bakakalırsın.

Her şeyi attığını sanırsın.. Dolapları düzeltirken evde, aldığı hediye kutusuyla bir raftan bakar sana. Atsan atamaz, satsan satamazsın!

Duymaya alıştığın sesin yokluğuna da alışırsın ama.. Hiç ummadığında çalınır kulağına.

Resimleri de silersin.. Heyhat; eskilerde bir şey ararken, ikinizin fotoğrafı çıkar birden ekrana.

Bir sabah, 'artık daha iyiyim' diye kalkarsın ama.. O gece gelir, girer rüyana.

Sonra,
Oturur bunları yazarsın.
Velhasıl anlarsın ki;
Zaman ıssızdır.
Zaman; dalga geçercesine hatırlatır, alışmak diye bir şey olmadığını.

7 Mart 2011 Pazartesi

Hoşgeldin

Bir gün.
Sadece sen değil;
Ben değil,
Zaman da doğru olacak.

Bileceğim ki;
Babamdan sonra, beni en çok seven erkek de sensin,
Aynı şefkatle alnımdan öpen de..
Elimi tutman, kalabalıkta rahat yürüyeyim diye değil;
Hiç bırakmak istemediğinden olacak.

Bileceğim işte!
Hep aynı şekilde seveceksin beni.
Özenerek hazırlandığımda da,
Ağlayıp makyajım aktığında, gözümü güne yeni açtığımda da..
Ne bir eksik, ne bir fazla.

Kalbinde insan sevgisi de olacak, içinde Allah korkusu da.
Ne ufak hesapların, ne de 3-5 günlük çıkarların adamı olacaksın.
Bugün dediğin; yarın kıvırdığın olmayacak.
Lafının da, sevginin de durabileceksin arkasında.
O olgunlukta olacaksın çünkü.
Yaşadıkların ardında, hedeflerin önünde yer alırken,
Sadece bir ilişkiden değil, hayattan da ne istediğini biliyor olacaksın.

Arayamadığında; ‘işi bitmemiştir’
Görüşemediğimizde, ‘isteyip de gelememiştir’, diyebileceğim gönül rahatlığıyla.
Emin olucam çünkü; ilk fırsatta hep bana koşacağından.
O güveni vermiş olacaksın bana.

‘Dediğim dedik, astığım kestik’ olmayacak ama;
Hesap da soracaksın,
Yeri gelip karışacaksın da.
Ve hep ne isem, o olucam yanında.

Elinde çiçekle çıkıp geldiğinde; bu mecburiyetten ya da başka bir hesaptan olmayacak.
Hele ucuz taktiklerden, hiç.
Geçerken görüp; lilyumu ne çok sevdiğimi hatırlamış olacaksın sadece.
Ve aldığımda edeceğim tebessümü..
Hep mutluydum ama, ‘seninle bir başka mutluyum’ diyebileceğim.
En anlamsız şeyler bile, sen olduğun için bir anlam kazanacak.

Herkese;
‘Adam gibi adam’ diyebileceğim senden bahsederken..
Başımı koyunca göğsüne, ve sırtımı yaslayınca sana
Bileceğim.
Emin ellerdeyim ve bu huzuru başka kimse veremez bana.

Ve dicem ki;
'Bu zamana kadar karşıma çıkan herbir kişi, sana yaklaşmakmış bir adım daha
ve
Bu zamana kadar karşına çıkan herbir kişi, seni bana hazırlamış aslında..'

Hoşgeldin hayatıma J




4 Mart 2011 Cuma

Palavra

'Kimseyi görmedim ben
Senden daha güzel
Kimseyi tanımadım ben
Senden daha özel'
Tanıdık, dimi?

En çok sizi sevmiştir hep
Onu dünyanın en mutlu adamlarından biri yapmıştır varlığınız
Ne şanslıdır
Siz karşısına çıktığınız
Ve o;
Kendi gibi birini bulduğu icin..
Dimi?

Çok iyisinizdir
Fazla iyi hatta
Ve sizi tanıyana dek;
Hiçkimseyle tanıştırmamıştır ailesini
İlksinizdir yani..
Ayrılık lafını da ağzınıza almanız yasaktır
Bu bakımdan;
Sonsunuzdur çünkü.
Dimi?

Masadan kalkıp gidilmeyecektir asla
Sözler verilmiştir,
Eller bırakmıcaktır birbirini.
Çok özelsinizdir,
İlişkiniz de öyledir keza.

Farkındadır onun için yaptıklarınızın
Sevginizin de..
Kıymetinizi de hep bilecektir ondan.
Artık doymuştur,
Ve büyümüştür de.
Ne istediğini çok iyi biliyordur ondan
Hıı zaten bulmuştur, aradığını da
Dimi?

'Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz' diye bir sözü vardır, Mevlana'nın..

Bir de;
'Az laf, çok iş' diye, büyüklerimizin..

Ve çok bilindik bir şarkısı Ajda'nın;
'Aynı sözler söylediğin
Hep boş sözler, kolay sözler
Bu hergünkü
Sudan sözler, boş vaatler
Daha neler!
Çok dinledim
Hepinizde aynı taktik, aynı yalan
Beğenmedim.
Palavra, palavra, palavra
Hepsi palavra
İnanmam sana'

Yapmayın beyler!
Büyüyeceğinize, küçülüyorsunuz.
Olmuyor.

2 Mart 2011 Çarşamba

Yakınlarda aramak

Ya gelmesi beklenen bir gün, ya dönmesi istenen biri ya da dolması gereken bir zaman vardır hep, hayatta bugünü yaşamak yerine..

Önce başkaları etmelidir iki çift güzel lafı; başlamak için. Ya da içten bir özrü; barışmak için.
Yani illa ki karşıdan gelmelidir o ilk adım.

Ne çok severiz  günü ertelemeyi..
Her Pazartesi diete başlar, Salı günü bitirir, sporu da bugün üşenip, yarın yaparız.
Sabahları ilk; akşam erken yatıcam deriz de, yine uykusuz gideriz işe.
İlerde kullanmak için sakladıklarımız, atmaya kıyamadıklarımız, ansızın gelecekler için kapısı açılmayan bir odamız vardır nedense.

Peki çok mu severiz mutlulukları ertelemeyi?
Kaybettiklerimizde özlemeyi?
Bizde olmayanlarda aramayı?
Ya da gidenlere bağlamayı..?

Sanırız ki; yeni bir aşkta, yükselecek kariyerde, bitecek kredi ödemesinde, yani yarında saklı mutluluk.
Bu yüzdendir; hep eksik hissederek yarını yakalamaya çalışmamız ve hep biryerlere yetişme telaşıyla bugünü kaçırmamız..

Ailenin geleceği günü beklemek yerine, hayatta ve hep yanında olduklarını bilmek aslında mutluluk
Erken uyanmaya söylenmek yerine, şükretmek o güne de uyandığına
Yükseleceğin gün yerine,  işini layıkıyla yaptığın her gün aslında
Yaşadıkça; hep harcamalarının olacağının farkında olmak, ama yeri ve zamanını ayarlamayı bilmek biryerde
Kapanan kapının, yine açılacağını bilmek bir başkası tarafından
3 günlük olduğunu bilmek ömrün, kalp kırmadan, değerini bilerek sevmek yanındakileri.
Diet diye kendini cezalandırmak değil, ödüllendirmek zaman zaman;
Spor da yapmak ama..

Nerede ve kimle iyi hissediyorsan, orda ve onunla olmak.

Hatalarını da sevmek;
Hepsi bana bir şey kattı diyecek olgunluğa da erişmek ama.

Trafik varsa; müzik açmak,
Kıvır kıvır saçlı bir çocuğu sevmek yolda,
Ve inandığın eli tutmak sıkıca.
Mutluluk;
Kendinde aramak ve
Oluruna bırakmak aynı zamanda.